Her sabah uyanır, ayni rutinleri yapar durur insan. İnsan olmanın garipliğinde ve insan olmanın ne demek olduğunu anlayamamanın verdiği acıda kavrulur için için. Çoğunlukla, aynaya baktığında gözlerini kaçırır kendisinden. Kendine hissettiği yabancılığı ve bir o kadar da tanışıklığının yükünü kaldıramaz gözlerinin içine bakarak. Olur da aniden kendisiyle göz göze gelirse, şimşekler çakar beyninin en derinlerinde. Bu acı deli eder onu içten içe. Ne olduğunu ve kim olduğunu bilememenin korkusundan kaçar her gün.
Bir kişilik olduğunu zanneder, durur. Sevdiği şeylerle, yaptıklarıyla tanımlar kendisini. Oysa ki bir gün olur da aynada karşılaşırsa kendisiyle ‘ben kimim?’ sorusunu soracak kadar cesaretli davranırsa, dünyasının alt üst olacağını bildiğinden, kendinden kaçma yolunu seçmenin kolaylığında ve bir o kadar da zorluğunda yaşamayı seçer. Zor bir yoldur kendinle gerçekten tanışmayı seçmek; tekrardan tanımak ve daha yakından özünü bilmek. Tüm bildiklerini, bildiğini sandığın şeyleri, bakış açılarını, olduğunu düşündüğün kimliğini açık yüreklilikle sorgulama yoludur kendini baştan tanıma yolu. Üstünde biriktirdiği savunma mekanizmaları, kulu kölesi olduğu egosu ve kendini hapsettiği inanç sistemlerini bırakmaya hazır olmayı gerektirir bu yol. Bu yolu seçenlerin bir daha bu yoldan geri dönüşü yoktur. Çünkü bir kere kendi gerçeğinin tadına baktığında, bir daha geri dönmek istemezsin yalan dünyana. Kendine söylediğin yalanların peşine düşersin. Kendini savunmak ve korumak adına edindiğin ve kendini delicesine inandırdığın bakış açılarını bir bir ayıklamak zorunda kalırsın. İşte o zamandır ki zamnla aynadaki gözlere yavaş yavaş bakabilmeye başlarsın. Çünkü artık kendinden kaçmadığını bilirsin. Belki de hayatında ilk defa aynadaki gözlerden kaçmak yerine onlarla buluşmaya can atarsın.
Gökyüzüne bakmak gibidir, insanın kendi gözlerine bakması. Boşluğa, karışıklığa, hüzne, yaşam sevincine izin vermektir aynada kendi gözlerinin içine bakmak. Gökyüzüne bakmak ve insanın kendi gözlerinin içine bakması ayni korkuyu barındırır içlerinde. Kendi içindeki gizemin yansımasıdır gökyüzü, bu yüzdendir ki insan kendinden kaçırdığı gibi, gökyüzünden de kaçırır gözlerini.
Dünya iki tür insandan oluşur. Kendi gerçeğinden kaçıp duranlar ve kendi gerçeğinin peşine düşenler. Kendi gerçeğinin peşine düşenler, bu yolda ateşlerde yanar, kavrulurlar. Ancak bu kavruluş yeniden doğuştur ve bu doğuş bir kez değil bir çok kez ‘ölmeyi’ gerektirir. Bu ‘ölüm’ özün dirilişidir. Peki ya sen hangi yolun yolcususun?
Dünya iki tür insandan oluşur. Kendi gerçeğinden kaçıp duranlar ve kendi gerçeğinin peşine düşenler.