Gözetleniyordular, biliyorlardı gözetlendiklerini. Bu garipliğin normalleştiği şu dünyada üç maymunu oynamak yerindeydi. Gözlerinin önünde gerçekleşiyordu bu durum; bile bile, göre göre hapis ediliyorlardı. Sessiz olmayı öğrenmişlerdi. Konuşmamayı, susmayı kendi içlerinde düşüncelerini gizlemeyi öğrenmişlerdi. Peki kim sebep olmuştu bu duruma?
“Susma, sustukça sıra sana gelecek.” Sıra gelmişti artık ona, bu can havliyle ağzını açar gibi oldu. Açamadı. Korktu. “Haydi” dedi içinden “yapabilirsin aç ağzını, al nefesi içeri ve ver nefesi, kelimeleri taşısınlar dışarı”. Olmadı. Yine denedi. “Hadi, sakın vaz geçme, korkuna esir düşme. Korkunun üstüne yürü, ancak o zaman özgür olabilirsin. Seni her zaman susturmak isteyecek olan, o içindeki karanlık parçan dışarıda ‘başka insanlar’ şeklinde kendini sana gösterecek ve seni susturmak isteyecek ve sen de susacak mısın?”
“Susma, sustukça sıra sana gelecek.” Ağzı kelepçelenmişti. O özgür olmanın ne demek olduğunu hatırlamıyordu. Sadece özgürlük illüzyonunda yaşayan bir varoluştu. O kendi zindanında yaşıyordu. Dışarıda gördükleri kendi özgürlüğünü kendisinden çalmış olmasının yansımasıydı sadece. Ama o sadece dışarıya bakıyordu. ‘Dışarıdakileri’ suçlamanın rahatlığı muhteşemdi. Çok rahattı, sorumluluğu diğerlerine vererek kendini muaf tutmanın hazzında yaşam sürüyordu. O ‘sistem’ tarafından kontrol ediliyor ve bu kontrol edilişin kendi karanlığının dışa vurumu olduğunu unutuyordu.
“Susma sustukça sıra sana gelecek.” Geç kalınan sesin çıkması işe yarar mıydı? Son bir umut ağzını açtı. Nefesi kelimeleri dışarı taşıdı. Kelimelerin dışarı taşınmasıyla, kendi nefesini tutuşu neredeyse ayni anda gerçekleşti. Nefes alırsa, duygularının bedenini sarmasından korktu. Korkuyu hissetmenin korkusunda, nefesini sonsuza dek tutmak için çabalamak istedi. Ama nefes savaşı kazandı. Ciğerlerine hızla giren hava, beraberinde duygularını kalbine doldurdu. Korku hiç bu kadar gerçek olmamıştı. Kendisinden ölesiye korkmasının anlamsızlığında, gözleri yaşlarla doldu. Kalbi korkuyu hissetmeye verilen izinle çarptı, varlığını hissettirdi iliklerine kadar. İlk defa özgürlüğe bu kadar yaklaşmış olduğunun bilincinde değildi henüz.
“Susma, sustukça sıra sana gelecek”. Kendi karanlığına yargısızca baktı. Karmaşık tanımsız duyguların akmasına izin verdi göz yaşlarıyla birlikte. Yaşam enerjisi bedenine hızla dolarken gözleri artık daha berraktı, nefesi teslimiyette, bedeni tüm varoluşla ahenkteydi ilk defa. Karanlığından ilk defa kaçmayışıyla, aydınlık oldu zihni, bedeni, ruhu. O günden sonra hiç bir şey onun hayatında ayni olmadı. Susmadı, susamadı tek bir defa daha.
Dünya iki tür insandan oluşur. Kendi gerçeğinden kaçıp duranlar ve kendi gerçeğinin peşine düşenler.